Bilimle din birbiriyle çatışmaz. Çatışma, din olarak takdim edilen bir takım kabul ve değerlendirmelerle teori ve hipotezler arasındadır. Her şeyden evvel, bilim ve dinin tanımlarında ortak olmayan çok noktalar vardır. Çoğu zaman, evrim teorisinde olduğu gibi, bilimin tanım ve kıstaslarını taşımayan, ideolojik ve siyasî yaklaşımlar, ya da bir takım ön kabuller ve metafizik değerlendirmeler, bilim olarak takdim edilmektedir. Diğer taraftan, din olarak, Hıristiyanlık esas alınmakta, zaman içinde o dine, din adına yapılmış bir takım katkılar, şahsî kanaat ve yorumlar, dinin esası olarak algılanmaktadır. Hıristiyanlık’ta, bilhassa Allah kavramına Teslis akidesinin girmesinden sonra, İlâh anlayışı hususunda teologlar arasında dahi ortak bir kavramın dillendirilemediği görülmektedir.
Çatışmanın esas sebeplerinden birisi de, bilimsel verilerle elde edilen sonuçların, neden ve nasıllarının, bilimsel metotların dışına çıkılarak ve metafizik bir yaklaşımla tesadüf ve tabiatın kör kuvvetiyle ve gelişigüzellikle açıklanmasıdır.
Bir diğer sebep de, bilimin tamamen materyalist bir felsefeyle izahı ve dolayısıyla materyalist düşüncenin gerçek bilim olarak yorumlanması ve bilim adına ateizmin müdafaasıdır.
En son din olan İslâmiyet’le bilimin çatışması söz konusu değildir. Çünkü, İslâm dini, kâinatın tamamını âdeta bir kitap gibi kabul eder. Allah’ın kudret sıfatının eseri olan ve elementlerle yazılmış bir kitap. Yani, kâinat kitabı. Her bahar sanki bu kitabın bir sayfası, asırlar o kitabın formaları hükmünde. İnsan da bu kitapta bir kelimedir. Bütün ilimlerin konusu, bu kâinat kitabıdır. Yani, taşıyla, toprağıyla, havasıyla ve suyuyla, bitkiler, hayvanlar ve insanlarıyla âlemi dolduran canlı ve cansız umum varlıkların yapısını, bağlı olduğu kanunları ortaya koyma görevi ilimlerindir. İlimler bir bakıma bu kâinat kitabını tefsir etmekte, yani açıklamaktadır. Atomdan galaksilere kadar her bir cismin yapısında ve tâbi olduğu kanunlarda; yüksek ve derin bir ilmin, geniş bir kavrayışın, engin ve sonsuz bir düşüncenin, son derece hassas bir ölçü ve plânlamanın, gayet merhametli ve sanatlı yapılışın varlığı görülmektedir. İşte, Allah’ın eseri ve sanatı olan bu kâinat kitabı, O’nu tanıttırmaktadır.1
İslâm literatüründe, bilimde ne kadar çok terakki edilse, yani varlıklar hakkında ne kadar geniş bilgi sahibi olunsa, Allah’ın kâinattaki tasarrufunun, hikmet ve hâkimiyetinin bilinmesini sağlayacağı, dolayısıyla Allah’ın o kadar daha iyi tanınmış olacağı vurgulanır. Bu Allah’ı bilme ilmine “Marifetullah” denmektedir. Allah’ın isimleri sonsuz olduğu için, Marifetullahta ilerlemenin de, sınırı yoktur.2
Cisimlerdeki bu ölçülü, bir maksat ve gayeye göre plânlı yaratılışın düşünülmesi de “Tefekkür”, fikir ve akıl yürütme, yorumlama olarak ifade edilir. Böyle bir saatlik akıl yürütme ve düşünmeyi, İslâmiyet bir sene nafile ibadetten üstün görmektedir.
Kur’an; “Düşünmüyor musunuz?3, “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” 4diyerek akla havale eder.
Hadislerde de ilme teşvik vardır: “İlim talebi için yola çıkan kimse, dönünceye kadar Allah yolundadır”5
“Kim ilim öğrenmeyi talep ederse, bu onun geçmişteki günahlarına kefaret olur”6, “Hikmetli söz mü’minin yitiğidir. Onu nerede bulursa, hemen almaya ehaktır”.7
Peygamberimiz; Âlimler, arzın kandilleri (ışık kaynakları), nebilerin halifeleri, benim ve nebilerin varisleridirler”8 gibi hadisleriyle, insanları ilme ve okumaya teşvik etmektedir.
İslâmiyet’te âlimin mürekkebi, şehidin kanından üstün tutulmuştur.9
Böyle bir din, ilme karşı olabilir mi? Zaten bütün ilimler, Allah’ın kâinat kitabının tefsiri ve açıklaması değil midir? Kur’an da O’nun kitabı, kâinat da. Kur’an’a ters düşen, bilim değil, ancak bir takım teori ve hipotez veya felsefî görüşler olabilir.
Bilimsel veriler, dini argümanlarla yan yana omuz omuza da gelebilir, bazen farklı istikametlerde de seyredebilirler. O zaman, hoşgörülü bir yaklaşım tarzı ile aradaki diyalog devam ettirilebilir. Her iki alana da saygı ve hoşgörülü yaklaşım, beşeriyetin saadetinin anahtarı olarak görülmektedir.
Bilimle din, diyalog ve tolerans ekseninde birlikte yol alabilirler. Din semavîdir. Onun, yeni bilimsel gelişmelerle her seferinde test edilmeye, ya da bilimsel verilerle doğrulanmaya ihtiyacı olmamalıdır. Her şeyden evvel din, hem bu dünya hayatını ve hem de ahiret hayatını nazara alır ve metafizik bir düşünce tarzı ile ve bütüncül bir yaklaşım sunar. Halbuki, bilimin metot ve usulleri farklıdır ve tamamen bu dünya hayatını ve varlıkları anlamaya yöneliktir. Bu varlıkları anlamada bilimde ne kadar ileri gidilse, Allah da o kadar iyi bilinmiş olacaktır.
Prof. Dr. Adem Tatlı
1. Nursi, B. S. Sözler. Envar Neşriyat, İstanbul, 1996, s. 158. Aralık 1987, İstanbul.
2. Nursi, B. S. Mektubat. Envar Neşriyat, İstanbul, 1996, s. 222-223.
3. Bakara, 76.
4.Bakara, 44.
5.Tirmizî İlim 2, 2649; İbn Mâce, Mukaddime 17, 227.
6.Tirmizî İlim 2, 2650.
7.Tirmizî, İlim, 19, 2688.
8. Munavi., IV, 383. nr. 5703. Aktaran:, Murat Sarıcık. Kendi Dilinden Peygamberimiz–2,. Nesil Yayınları, İstanbul, 2007, s.138-142.
9. Ali el- Muttaki el-Hindi. Kenzu’ul-Ümmâl. Beyrut, 1985, X, 14:28714-5.