Bayram

Efendimiz (s.a.s), Medine’yi teşrif ettiklerinde Medine’lilerin eğlenip oynadıkları iki günleri vardı. Efendimiz, “Bugünler neyin nesidir?” dedi.“Biz câhiliye devrinde bugünlerde eğlenirdik yâ Resûlallah” dediler. Bunun üzerine Kâinatın Efendisi buyurdu ki, “Şüphesiz Allah size bu günlerin yerine daha iyilerini, Kurban ve Fıtır günlerini (Kurban ve Ramazan Bayramlarını) verdi” buyurdu. (Hâkim, Müstedrek, 1/ 294; Müsned, 3/235, 250)

Aişe validemiz (r.a) anlatıyor: Bayram günlerinin birinde Resûlullah yanıma girdi. O esnada benim yanımda Buâs harblerine ait ezgileri def çalarak okuyan iki kız vardı. Yatağına uzanıp yüzünü çevirdi. Derken babam Ebû Bekir de geldi ve “Peygamber’in yanında şeytan mizmârı mı?” diyerek beni azarladı. Bu hadise bir bayram günü olmuştu. Efendimiz (s.a.s) ona döndü ve “Onları bırak Yâ Ebâ Bekir, her kavmin bayramı vardır; bu da bizim bayramımızdır ” buyurdu. Babamın zihni başka şey ile meşgul olunca ben kızlara işaret ettim, onlar da dışarı çıktılar.

Yine bir bayram günü siyahîler kalkanlar ve mızraklarla oynuyorlardı. Ya ben Peygamber’den (bakmağa izin) istedim, yâhud kendiliğinden: “Bakmak arzu ediyor musun?” dedi. Ben, evet istiyorum, dedim. Hemen beni arkasında yanağım yanağı üzerine gelecek şekilde ayaküstü dikeltti ve: “Haydin Erfide oğulları!” dedi. Nihayet bakmaktan usandığımda: “Artık yeter mi?” diye sordu. Ben, evet deyince “Öyleyse git” buyurdu. (Buhârî, Iydeyn 2, 3)

Ramazan’ın Varisi Bayram

Bayram, kısalığına rağmen haftaların, hatta ayların varidâtını, hayrını, bereketini ve neşesini bağrında saklayan bir zaman dilimidir.1 Bayramda Cenâb-ı Hakk’ın öyle ekstradan teveccühleri ve sürpriz ihsanları vardır ki, onlara bayram olmayan on günde, belki bir ayda, belki on ayda, belki birkaç senede ulaşılamaz. Yapılan bütün hayır ve hasenât ancak Cenâb-ı Hakk’ın teveccühüyle değer kazanır; bayram işte öyle bir ilahî teveccühün en önemli vesilelerindendir; adeta bir ömrü tatlandıracak kadar engin ilahî lütuflara mazhar olma vaktidir.

Tabii, böyle bir mazhariyet Ramazan’ın hakkını vermiş, bayramda da laubâlîliğe girmemiş insanlar için söz konusudur.2 Bayramı sadece bir tatil olarak gören, bir ay boyunca yemeden, içmeden alıkonulmuş olmanın intikamını alıyormuşçasına abur-cubur her şeyi mideye indiren ve mübarek günlerde muvakkaten uzak durduğu haramlara yeniden giren kimselerin bayramın hususi varidâtından istifade etmesi çok zordur. Ancak bayramda da Ramazan’daki temkin ve teyakkuzunu koruyan, imsak-iftar arası mübahlardan elini-eteğini çektiği gibi hayat boyu da haramlara karşı mesafeli duran ve kulluğunun idraki içinde bulunan insanlardır ki, onlar, kısa bir zaman içine çok hayır ve hasenâtın sıkıştırılmışlığına mazhar olurlar. Onlar için bayram, Ramazan’ın vâris-i hassıdır; yani, Ramazan’da sevap ve mükâfat adına ne va’dedilmişse, bayramda da onları bulmak, aynı semerelere sahip olmak mümkündür.3 Nasıl ki, Kadir gecesi sıkıştırılmış bir hayrât u hasenâtı bağrında saklar; bayram da öyledir. Şu kadar var ki, Ramazan günlerini ve Kadir gecesini Allah’a kurbet vesileleri olarak değerlendirmek söz konusudur; bayramda ise kurbet ümidi esastır, “Allah’ın izniyle o kurbeti elde ettik; bir neferdik, müşirliğe yükseldik” şeklindeki reca mevzubahistir.

Evet, bütün bir ömür boyu, Cennet yolunda önümüzü kesen sıkıntılar, meşakkatler ve gâilelerle; Cehennem’e çeken türlü türlü arzular, iştihalar ve şehvetlerle mücadele ede ede Cuma yamaçlarına ulaşacağımızı ümit ettiğimiz gibi, iyi bir imtihan vermeye çalışıp “Hak rızası” çizgisinde geçirmeye gayret ettiğimiz Ramazan’dan sonra da ahiret hesabına önemli yatırımlara muvaffak olduğumuz düşüncesiyle, buna muvaffak eden Zat’a karşı içimizde rahmet buudlu bir kısım beklentilerin hâsıl olması gayet normaldir, hattâ bu türlü ümit ve beklentiler Allah’a inanmış olmanın gereğidir. Dolayısıyla, bayram bizim için, ebedî saadet adına ümit ve beklentilerimizi bağladığımız inşirah günüdür. (İkindi Yağmurları)

Bizim Bayramımız

Diğer taraftan, bizim bayramlarımız başka kültürlerin karnaval ve kutlamalarından çok çok farklıdır.4 Mü’minlerin tavır ve davranışlarında bayramlarda bile laubâlîlik, taşkınlık ve dengesizlik asla görülmez. Mü’minlerin, dengeli hareketlerinde, vakur davranışlarında, derin bakışlarında hep Kur’ân’a uyanmış ve Kur’ân dinlemiş olmanın ciddiyeti vardır. Onlar, her zaman olduğu gibi bayramlarda da Allah’a ve Peygamber’e açık durur; başkalarıyla münasebetlerini

saygı, sevgi ve şefkat yörüngeli götürürler. O mübarek günlerin hiçbir anını heder etmemeye çalışırlar. (İkindi Yağmurları)

Bizim müslümanca hayatımızda edîbâne, nezîhâne ve dünya ve ukbâ adına çok faydaları tekeffül eden iki bayramımız vardır: Ramazan ve Kurban Bayramları. Şimdi bir bunlara, bir de meselâ başkalarının bir yıl içinde kutlamaya çalıştıkları -biz bayramlarımızı ‘tes’îd’ ederiz- eğlence günlerine bakınız! İki hafta, hatta bir ay geçer, bilmem ne yortusu; bir ay sonra bir faşing, arkasından bir başkası, arkasından bir diğeri… Bu insanların her birini tek tek psikolojik bir tahlil ve tetkikten geçirecek olsanız görürsünüz ki, hepsi birer eğlence insanı ve sanırsınız ki, son derece neşeliler.. gülmek ve gülüşmek için yaratılmışlar…

Oysaki bu ve benzeri hâdiseler, ölümü öldürme düşüncesi ve onu unutmaya çalışma gayretinden başka bir şey değildir. Evet, Müslümanın da kendi çizgileri içinde ve meşru dairede dünya adına bir sevinç ve neşe hayatı vardır; ne var ki, onun neşe dünyasında bile ölüm ve ölüm ötesine ait ürpertici, fakat aynı zamanda imrendirici esintiler, mânâlar ve buğular bulunur. Sonra, Müslümanın iç dünyası ve ruhî saadeti, dünyalık eğlencelere ihtiyaç bile hissettirmez. (İnancın gölgesinde 2/ Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak, ölümü unutturur.)

Bayramlar ve Allah’ı (c.c.) Anma

Bayramlar neşe, sevinç ve sürür günleridir.5 Ama bunun yanında bayramlar Allah’ı anma ve Ona karşı şükür hisleriyle dolup taşma günleridir. Nitekim Efendimiz (sas), kurban bayramında Abdullah bin Hüzafe’yi Mina’da hacılar arasında dolaşarak “Bu günler yeme-içme ve Allah’ı anma günleridir” diye ilan etmekle görevlendirmiştir. Aslında her iki bayramın daha birinci gününün başlangıcında bulunan bayram namazı ve bayram hutbesi bize bayramları değerlendirirken takınmamız gereken tavır hakkında bir ölçü vermektedir.6

Bu demek değildir ki, bayramlarda meşru cismanî hazlardan ve eğlencelerden uzak duralım. Çünkü bayramların bize ifade ettiği mana aslında budur. Hatta âlimler, bayramlarda sürur izhar etmenin dinin şeâirinden (dini gösteren/hatırlatan değerlerden) olduğunu söylemişlerdir. Bayram günlerinde oruçlu olmanın haram kılınması da yine bize bunu gösterir. Bunun yanında bizler gaflete kapılarak, bayramları sadece adeta oruçlu geçirdiğimiz bir ayın acısını çıkartırcasına yeme-içme günleri olarak görmemeli ve gayri meşru daireye sapmamalıyız.

***

Mâdem dünyanın gafletkârâne gülmeleri, ağlanacak acı hâllerin perdesidir ve muvakkat ve zevâle mâruzdur; elbette bîçâre insanların ebed-perest kalbini ve aşk-ı bekâya meftun olan rûhunu güldürecek, sevindirecek, meşrû dâiresinde ve müteşekkirâne, huzurkârâne, gafletsiz, masumane eğlencelerdir ve sevâp cihetiyle bâkî kalan sevinçlerdir. Bunun içindir ki, bayramlarda, gaflet istilâ edip, gayr-i meşrû dâireye sapmamak için, rivâyetlerde zikrullaha ve şükre çok azîm tergibât vardır. Tâ ki; bayramlarda o sevinç ve sürûr nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idame ve ziyâdeleştirsin. Çünkü şükür, nimeti ziyâdeleştirir, gaflet ise kaçırır. (28. Lem’a)

Bayram Gecesini Değerlendirme

“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kim her iki bayramın da gecesini, Allah’tan sevap umarak ibadetle geçirirse kalplerin öldüğü günde kalbi ölmez.”

Burada uyanık kalarak, ibadetle ihya edilmesi tavsiye edilen iki geceden biri Ramazan ayının son gününü bayramın birinci gününe bağlayan gecedir, diğeri de Arefe gününü kurban bayramının birinci gününe bağlayan gecedir.

Işık Zulmeti Boğa Bayram o Bayram Olur

Biz, topyekün insanlığın İslâm’a ve Kur’an’ın mesajına muhtaç olduğuna inanıyoruz. Evet, insanlık, İslâm’la tanıştığı ve İlahî Beyan’ın nuruyla buluştuğu zaman bayram edecek. Kederli çehreler ancak iman esaslarının kalbde hâsıl ettiği inşirahla gülecek.

Şu anda idrak ettiğimiz bayram, bir yönüyle Cenâb-ı Hakk’ın pek çok lütfunu beraberinde getiriyor. Allah, bize bir ay oruç tutmayı ve kulluğumuzu daha engince eda etmeyi lütuf buyurdu; şimdi de bayram bahşediyor. Bir ay boyunca, bir ölçüde bütün dünyaya Ramazan boyası çaldığı gibi, şimdi de dünyanın değişik yerlerinde aynı güzellikleri yaşatıyor ve bizi ayrı bir sevince ulaştırıyor. Bir bir Ramazanlaşan, bir bir bayram sevinci duyan insanlar koca bir deryadan mesajlar taşıyor; parça parça, damla damla büyük bir deryayı oluşturuyor.

Bize şimdilik bu kadar lütuflarda bulunan Allah, adeta bir gün zulmetleri bütün bütün boğacağını ve her tarafa rahmet yağdıracağını gösteriyor.7 İnşaallah ortalık ağarıyor; dünya bir bayram arefesinde, gün bayrama kayıyor. Allah inayetini üzerimizden eksik etmesin… (İkindi Yağmurları)

Anahtar Kavramalar: “ilahî teveccühün önemli bir vesilesi”, “bayramın hususi varidâtı”, “Allah’ı anma, neşe ve sürur günleri”

ÖZET:

  • Bayram, kısalığına rağmen haftaların, hatta ayların varidâtını, hayrını, bereketini ve neşesini bağrında saklayan bir zaman dilimidir.
  • Bayram bizim için, ebedî saadet adına ümit ve beklentilerimizi bağladığımız inşirah günüdür.
  • Bayramlar neşe, sevinç ve sürür günleri olduğu gibi Allah’ı anma ve O’na karşı şükür hisleriyle dolup taşma günleridir.
  • Bayramlarda, gaflet istilâ edip, gayr-i meşrû dâireye sapmamak için, rivâyetlerde zikrullaha ve şükre çok azîm tergibât vardır.
  • İnsanlık, İslâm’la tanıştığı ve İlahî Beyan’ın nuruyla buluştuğu zaman asıl bayram gerçekleşecektir.

İlgili baş yazılar: ÖKBH, Bir Kere Daha Bayram; YD, GBS, BAİ, IGU kitaplarındaki “Bayram” baş yazıları; GBS Bayram Düşünceleri-1, 2.

Dipnot:

Ruhlar bir aylık ramazanla tam kıvamını bulur, derinleşir, meyvenin çiçeğe yatışı gibi, olgunlaşır ve yeni bir oluşum bekleyişine geçer; derken bayram ufukta bir güneş gibi beliriverir. Bayram, bütün bir ramazanın, hatta geçmiş bütün ramazanların özü, usaresi gibi bir duyguyla gelir. O, semaların en nurlu katmanlarından süzülmüş, meleklerin incelerden ince elleriyle örülmüş, sımsıcak, alabildiğine yumuşak bir tül gibi sarar benliğimizi.. ve kopup geldiği âlemlerin şefkat ve duyarlılığını ruhumuza işlercesine, bir anne gibi kucaklar hepimizi. Biz, bütünüyle onun, o da bütünüyle bizim olur.. ve gitmeyecek gibi okşar kâküllerimizi.. dönüp gelecekmiş gibi öper alınlarımızdan.. ve veda tavafı edasıyla uzaklaşır bizden.

Biz, bayramın bu ses ve soluklarını, bu şive ve bu nazını, meleklerle hem dem olmuş, peygamberlerle yaşamış olanlarımızın, gönüllere inşirah veren, dinlendiren, mutlu eden ve ebedî mutluluğa giden yolları açan sihirli uğultuları gibi duyarız.. duyar ve Müslüman olarak yaratılmış bulunmanın hazlarıyla talihlerimize tebessümler yağdırırız.(Günler Baharı Soluklarken, Bayram)

Bayram, dünya ve ötelere ait güzelliklerin birbirine karıştığı, insanların bütün bir Ramazan boyu değişik ibadetlerle melekleştiği, meleklerin bu benzerliğe teveccüh ve iltifat olarak bayramlaşan o temiz ruhlar arasında tenezzül dalga boyuyla uçuşup durduğu ve her şeyin lahütî bir güzelliğe büründüğü öyle büyülü bir gündür ki, onu tam duyup yaşayabilenler kendilerini uyanmak istemedikleri bir rüya aleminde sanırlar. Bu mübarek günde Ramazanın yaşandığı hemen her yer ruhanîlerin yıldızlar arası dünyalarda duyup zevk ettikleri manevî ihtişama denk bir füsuna bürünür.. ve o engin mana ve muhtevasıyla gönüllere işleye işleye mü’minleri, açılabildikleri kadar alır kalbî ve ruhî hayatın derinliklerine götürür.. onlara ayları, güneşleri, kehkeşanları içine alabilecek vüsate erme rampaları hazırlar.. ve herkese “kenz-i mahfî”ye pırıl pırıl bir ayna olabilme düşüncelerini fısıldar: Öyle ki, derecesine göre hemen herkes bayramın tedaî ettirdikleriyle uçmaya hazır kuşlar gibi gerilir.. herhangi bir derinliğe açılıyormuşçasına boyunlarını uzatır.. ve uçup ulaştıkları/ulaşacakları zirvelerin hayretiyle hep mest ü mahmur dolaşır ve bu tek dünya gününü adeta cennet zamanlarına çevirirler.. evet onlar böyle bir hayret sermestisi içinde, her nesnede Hakk’a ait güzellikleri görme büyüsüyle mest, zaman sükutun lisanıyla en beliğ hutbeler îrad etmekte ve hemen bütün mekanlar da, bayram rengi ve bayram deseniyle onlara bestesiz, güftesiz en saf bir musikîden en nefis nağmeler sunmaktadır. Zannediyorum eğer bayramın seslendirdiği bu musikîyi ve bayramlaşan insanların edalarından dökülen şiiri çözmek, dile getirmek mümkün olsaydı, en enfes şiirlerin bercesteleri bile bu büyülü nağmelerin yanında renk atmış, sararmış kupkuru birer lakırdıya dönüşürdü. (ÖKBH, Bir Kere Daha Bayram)

Bilhassa, hayatını kalb ve ruh seviyesinde götürebilenler için bayram bazen öyle şaşaalı ve pırıl pırıl gelir ki, insan onu yaşamadan-duymadan asla bıkmaz ve gündüzün gitmesini, gecenin gelmesini, uykunun gelip hayatın üzerine abanmasını kat’iyen istemez. Nasıl ister ki bayram, mü’minlere servet ve varidatını israf derecesinde ikram eder ve onunla şöyle-böyle uzak bir tanışıklığı olanları bile o sihirli armağanlarıyla sevindirir.. ve mîadını doldurarak gidip guruba kapandığında da zihinlere bıraktığı fotoğraflarla fedaî menfezlerin! açık tutar ve her fırsatta duygularımıza bir sürü şey söyler: Öyle ki insan ne zaman onun adını ansa, birdenbire hafızasında yüzlerce çağrışım vetiresi başlar.. onun ismiyle zihinlerimizde bir sürü mefhum şekillenir.. en taze manalar sökün eder gelir ve kendilerine has çerçeveye oturur.. duygularımızda garip kıpırdanışlar belirir ve hayallerimizin vüs’atine göre, zamanın bilmem hangi diliminde yaşadığımız bayramları bütün saniye, dakika ve saatleriyle bir kere daha yaşar ve o nefis zaman parçacıklarını, yaşadığımız hayatın birer derinliği gibi duyarız. Evet, onu anınca hayalimizde cemaatle tıklım tıklım camiler belirir.. kulaklarımızda tekbir ve tehlil avazı uğuldar durur.. aşk u şevkin coşturduğu gönüllerden taşan çığlıklar birer mızrap gibi sinelerimize kalkıp inmeye başlar. Çocukların cıvıl cıvıl sevinçlerini, yaşlıların vakur ve murakabeyi andıran duruşlarını, kadın-erkek, genç-ihtiyar herkesin neş’eyle köpürüp sevgiyle birbirini kucakladıklarını bütün canlılığıyla bir kere daha duyar ve kendimizi zaman üstü bir alemin, her iklime açık büyülü bir koyunda sanırız. (ÖKBH, Bir Kere Daha Bayram)

Bayram, bütün bir ramazanın özü, usâresi ve ötelerin sihirli vâridatıyla gelir boşalır başımızdan aşağı ve bize bitiş içinde başlangıcın müjdesini verir. Böyle bir müjdenin duyulup hissedilmesi, fertten ferde, toplumdan topluma değişebilir; geçirilen ramazanın derinden duyulması, gönüllerin ramazan rengine boyanması, şuurların ötelere ve ötelerin de ötesine uyanması ölçüsünde bayram da daha bir nazlı gelir, daha bir farklı yaşanır ve daha bir büyülü geçer. (Işığın Göründüğü Ufuk, Bayram)

Bildiğim kadarıyla, Peygamber Efendimiz döneminde bayram günlerinde işler tatil edilmiyordu. İnsanlar günlük işlerini yine yapıyorlardı. Bayram namazı ve hutbesiyle o günü diğerlerine göre daha farklı karşılıyorlardı; sonra da birbirlerine tebessüm teâtisinde bulunuyor, fakiri-fukarayı gözetiyor ve eşe-dosta yemek yediriyorlardı. Günümüzde, bayramlar biraz da bizim kendi törelerimizin rengine bürünüyor. Böyle mübarek bir gün bahane yapılarak tatil ilan ediliyor. Kabir ziyaretlerine daha bir ehemmiyet veriliyor. Sıla-yı rahim adına gidip gelmeler, arayıp sormalar bayrama ayrı bir derinlik kazandırıyor. Anne, baba ve çocuklar arasındaki münasebetler bir kere daha pekiştirilmiş oluyor. Çocuk yuvaları ve huzur evleri gibi yerlerde ziyaretçi bekleyen ve arayıp soranı olmama talihsizliğiyle kıvranan kimseler ziyaret ediliyor, sevindiriliyor. Böylece, bir yönüyle, daha geniş manâda bir sıla-yı rahimde bulunuluyor. Cenâb-ı Allah’ın af ve mağfiretine erme ümit ve beklentisi esas olmakla beraber, temelde dine aykırı olmayan, belki asıl kaynaklar itibarıyla dine dayanan ama zâhiren örflerimizden, adetlerimizden kaynaklanan şeyler de bayrama farklı manâlar katıyor. (İkindi Yağmurları)

Bayram bir neşe ve sürur günüdür. Bilhassa manasını bilenler için. İnsanlar sevinçli ve huzurlu görünürler bayramlarda. Yaratıcı’nın affına mazhar oldukları, cürm ü hatalardan kurtuldukları, geçmişi ve geleceği bir kere daha iç içe yaşadıkları için… (Burhanlar Anaforunda İnsan, Bayram)

Bayramlar, biraz da namazlarla bayramdırlar. İş gelip namaza dayanınca, bayram artık yeryüzü işi olmaktan çıkar, semavî bir mana ve te’sire ulaşır. Öyle ki o gün, Allah’a karşı vazife ve sorumluluklarını yerine getirmeye azmetmiş bütün ruhlar, camiye adımlarını atar-atmaz âdetâ vecde gelir, herbiri Allah’la münasebetine göre sonsuza yelken açar ve basiretlerine aralanan menfezlerden ukbâyı temâşa ediyor gibi olurlar. Gönüllerinin bütün rikkatiyle duyup hissettiklerinden lezzet alan bu insanlar, halleriyle, dilleriyle, davranışlarıyla saygı duydukları bir huzurun hakkını eda ediyor gibi ağlar, inler ve kıvranırlar.. söylemek için söz arar.. matlubu yakalamak için halden hale girer.. his ve heyecanını haykırmaya çalışır, dili kelimelerin yetmezliğine takılır, yutkunur yutkunur ve “lâ havle…” çekerler. (Günler Baharı Soluklarken, Bayram)

Her bayram; bana, geleceğin rengârenk şehrayinleriyle gelir, en tatlı ve en çarpıcı tarihî levhaları kalbime aksettirir öyle gider. Ben, o gelip giden bayramlarda, maddî-mânevî irfana ermiş, duyguları itibariyle incelmiş,ruhuyla bütünleşmiş ve birbiriyle sarmaş dolaş, geleceğin mutlu nesillerini hayalen seyreder mest olurum. Gözümün önünde kafası fen ve teknikle, kalbi Yüce Yaratıcı’ya imân, O’na muhabbet ve varlığa sevgiyle dolu, itmi’nâna ermiş insanlar belirir. Onların, gönlüme boşalttıkları ruhanî zevklerini, vicdanımda hisseder ve emsalsiz dakikalar yaşarım. O iklimde yaşlıları çok muhterem ve insanlığa yükselmiş, gençleri iffetli ve nefsini frenlemiş, çocukları (günebakanlar) gibi rengârenk ve yukarıdan gelen ışıklarla yüzleri hep aydın, kadınları bu sihirli cümbüşün hazırlayıcısı olarak tahayyül eder, iliklerime kadar hazlara gömülürüm.

Ve yine o iklimde, idare en hassas ve usta ellerin işlediği gergefler gibi ölçülü, nizam ve asayiş, kaneviçeden çıkmış bir nakış mevzuniyeti içinde belirir gözümün önünde… Teb’a ve “Başyüceler” topluluğu yan yana ve âhenk içindedir geleceğe ait bu senaryoda. Adalet coşkun ve şehbal açmıştır her tarafta, zulüm sarsık, yılgın ve mecalsizdir. Ne zalimin hayhuyu duyulur o alemde ne de mazlumun iniltisi…

Mektebler kâinatın sırlarını çözmeye çalışan birer laboratuar gibi sıra sıra geçer hayâlimden bayramlarda. Ve çıraklarını gökler ötesi esrâra ulaştıran yüce kamet muallimler görürüm o mekteblerde. Yüzlerinde aydınlık, içlerinde samimiyet ve düşüncelerinde istikamet, yüce muallimler…

Bayramlarda, davul sesi duyar gibi olurum serhad boylarında!.. Ve gürül gürül fatih orduların tarrakaları gelir kulaklarıma. Dünya muvazenesi için tehlikeleri göğüsleyen ve devletler arası dengeyi temin uğrunda, yaşama haz ve zevklerini feda etmiş fatih orduların tarrakaları…

Her bayram böyle rengârenk ve gülbanklarla doğar ruhuma. Her bayram ilhamları ve hatırlattıklarıyla mest eder gönlümü. Yunmuş, yıkanmış ve bütün bütün yenilenmiş hissederim kendimi. Hissederim de keşke: “Hep bayram olsaydı” derim!..

Bazılarına göre bunlar birer hayâl, bazılarına göre de binlerce misâli geçmiş yüce bir ideâl ve emareleri çoktan ufkumuzda belirmiş ölümsüz hakikate kısa bir meâl… (Burhanlar Anaforunda İnsan, Bayram)