Niçin Güzel Ahlak?

“Hiç bir anne baba, çocuğuna güzel ahlâktan daha güzel bir miras bırakmamıştır.”

(Tirmizî, Birr, 33)

Dinimiz İslâm kadar güzel ahlâka önem veren başka hiçbir din ve sistem yoktur. Bu anlamda Efendimiz “İslâm, güzel ahlâktır.” buyurmuştur. Güzelahlâk sahibi olmak, Müslüman olmanın en güzel bir tezahürüdür. Allah Resûlü’nün güzel ahlâka teşvik eden pek çok güzel sözü vardır.
Mesela, “Mü’minlerin imanca en olgun olanı, ahlâkı en güzel olanıdır.” sözü ile güzel ahlâkın inanç üzerindeki önemini belirten Efendimiz, şu hadisi ile de kendisine yakın olmanın yolunun güzel ahlâktan geçtiğini belirtmektedir: “İçinizden en çok sevdiklerim ve kıyamet gününde bana en akın olanlarınız, ahlâkı en güzel olanlarınızdır.”
Yüce kitabımız Kur’ân’da adalet, verilen sözde durmak, bağışlayıcı olmak, alçak gönüllülük, ana-babaya itaat, güvenirlilik, sevgi, kardeşlik, barış, doğruluk, cömertlik, merhamet, müsamaha, tatlı dilli olma, güler yüzlülük, temiz kalplilik gibi güzel ahlâka teşvik eden pek çok âyet bulunmaktadır. Bununla beraber zulüm, gösteriş, haset, gıybet, çirkin sözlülük, asık suratlılık, cimrilik, bencillik, kıskançlık, kibir, kin, kötü zan, israf, bozgunculuk… gibi kötü huy ve davranışlardan nehyeden pek çok âyet debulunmaktadır ki bunlar dinimizin güzel ahlâka ne kadar büyük önem verdiğini göstermektedir.


Peki niçin güzel ahlâk sahibi olmalıyız? Bunu birkaç maddede ele alalım:

1. Çünkü dinimiz ibadetlerin yanı sıra özellikle de insanlar arası ilişkilere büyük önem vermiştir ve güzel ahlâka sahip olmayanların dinini tam olarakyaşamaları mümkün değildir.

2. Çünkü güzel ahlâkı Efendimiz temsil ediyordu. Cennete ehil hâle gelmek için onun ahlâkı ile ahlâklanmak gerekir. Allah, Kur’ân-ı Kerim’de Peygamber Efendimiz’in bütün müminler için en güzel örnek olduğundan bahseder. Başka bir âyette de “Muhakkak ki sen güzel ahlâk üzeresin” buyrulur. Ancak Efendimiz’in güzel ahlâkını örnek almakla onun yaşadığı gibi yaşamak mümkündür.

3. Çünkü mümin, güzel ahlâk ile ibadette derinleşmiş insanların derecesine yükselebilir. Bunu Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadislerinde şöyle anlatır: “Kişi güzel ahlâkı sayesinde gece ibadet eden ve kavurucu sıcakta susuzluk çeken oruçlunun derecesine ulaşır.” Bunu yanlış anlamamak gerekir. İbadet, insanın Allah’a olan kulluğunu göstermesi açısından çok önemlidir. Bununla beraber insanların içinde yaşayan bir müminin insanlar arası ilişkilerde dikkat etmesi gereken davranışlara riayet etmesi de gerekir. Bunu yaptığı zaman, başka bir ifadeile güzel ahlâk sahibi olduğu zaman ibadetleri en kamil ve tam manada yerine gelmiş olur.

4. Çünkü güzel ahlâk müminin cennete girmesine vesiledir. Allah Resûlü Efendimiz, kendisine insanları en çok Cennet’e koyacak olan amel sorulunca “Allah’a takva ve güzel ahlâk.”1buyurmuştur ki bu da ibadetle beraber güzel ahlâkın ne derece önemli olduğunu ve insanları cennete götürecek bir özellik taşıdığını belirtir.

5. Çünkü güzel ahlâk, iman ve inancın olgun ve kâmil olduğunu gösterir. Efendimiz bir müminde bulunamayacak iki hasletten bahseder ve bunlarıncimrilik ile çirkin ahlâk olduğunu belirtir. Yine Efendimiz, müminlerin iman bakımından en güzel olanlarının, ahlâken en güzel olanlar olduğunu da beyan eder.

6. Güzel ahlâk aynı zamanda Allah’a karşı yapılan bir kulluktur. Yani güzelahlâk sahibi olmak demek ibadet etmek demektir. Zira Efendimiz yorulmadan yapılan en kolay ibadetin, boş laf konuşmamak ve güzel ahlâk olduğunu ifade etmiştir.

7. Çünkü güzel ahlâk Allah’ı ve O’nun sevgili Resûlü’nü sevmenin bir alametidir. Kıyamette Efendimiz’e en yakın olanların, ahlâkı en güzel olanlar olduğunu anlatan hadis bunu açık bir şekilde ortaya koyar. Allah bir kulu sevdiği zaman ona güzel ahlâk nasib eder.

8. Çünkü güzel ahlâk, güneşin kırağıyı erittiği gibi günahları yok eder, bitirir. Su, nasıl buzu eritirse güzel ahlâk da günahları eritir. Efendimiz kötüahlâkın da sirkenin balı bozduğu gibi güzel amelleri bozacağını belirtir.

  O halde Efendimiz’in yaptığı şu duayı yapalım: “Ya Rabbi! Senden, sıhhat ve afiyet ve emanete hıyanet etmemek ve güzel ahlâk ve kaderden razı olmak istiyorum. Ey merhamet sahiplerinin en merhametlisi! Merhametin hakkı için, bunları bana ver!”

OKUMA PARÇASI

Terbiye ve Genç


“Terbiye başlı başına bir güzelliktir ve kimde olursa olsun takdir edilir. Evet,cahil dahi olsa, terbiyeli olduğu takdirde sevilir. Millî kültür ve millî terbiyeden mahrum milletler, kaba, cahil ve serseri fertlere benzerler ki, bunların ne dostluğunda vefa, ne de düşmanlıklarında ciddiyet olmaz. Böylelerine güvenenler, hep inkisar-ı hayale uğrar; bunlara dayananlar, er-geç desteksiz kalırlar.

Bir üstada çıraklık yapmamış ve sağlam bir kaynaktan terbiye almamış mürebbî ve mürebbiyeler (eğitimci), başkalarının yollarına fener tutan körler gibidirler. Çocukta görülen arsızlık, şımarıklık, bağrında geliştiği kaynağın bulanık olmasından meydana gelmektedir. Ailedeki duygu, düşünce ve hareket intizamsızlığı, katlanarak çocuğun ruhuna akseder. Tabiî, ondan da topluma…
***
Terbiye ile imdadına koşulacağı âna kadar genç, yetiştiği çevre, heves ve zevkin pervanesi; ilim, basiret ve mantığın uzaklarında dolaşan bir deli ve kanlıdır. Genci, geçmişiyle bütünleştirip geleceğe hazırlayacak olan iyi bir terbiye, onu müstakbelin Ömerleri hâline getirecektir.
***
Bir milletin yükselip alçalması, o millet içindeki genç kuşakların alacakları ruh ve şuura, görecekleri talim ve terbiyeye bağlıdır. Gençleri iyi yetiştirilmişmilletler, her zaman terakki etmeye namzet olmalarına karşılık, onları ihmaletmiş milletlerin tedennileri ise kaçınılmazdır.
***
Bir milletin geleceği hakkında kehanette bulunmak isteyenler, o milletin gençlerine verilen terbiyeye baksalar, hükümlerinde yüzde yüz isabet ederler.
***
Bir milletin ıslâhına fenaları imha etmekle değil, nesilleri millî kültür ve millî terbiye ile insanlığa yükselterek hizmet edilmelidir. Din, tarih şuuru ve gelenekler halitasından ibaret mukaddes bir tohumu yurdun dört bir bucağında çimlendirmedikten sonra, imha edilen her fenanın yerinde birkaç tane yenisi ot gibi bitecektir.

Mekteplerde en az diğer dersler kadar terbiye ve millî kültür üzerinde de durulmalıdır ki, vatanı cennetlere çevirecek sağlam ruh ve sağlam karakterli nesiller yetişebilsin. Tâlim (öğretim) başka, terbiye (eğitim) başkadır. İnsanların çoğu muallim olabilir ama, mürebbî olabilen çok azdır.
***
En lüzumlu olduğu hâlde en az üzerinde durulan dersler, millî kültür ve millî terbiye dersleridir. Bir gün dönüp bu yolu işletmeye koyulursak, milletinterakkisi adına en isabetli kararı vermiş olacağız.
***
Her insanın geleceği, çocukluk ve gençlik çağlarındaki intiba ve tesirlerle sımsıkı alâkalıdır. Çocuklar ve gençler, yüksek duygularla coşup şahlanacakları bir iklimde yetişiyorlarsa, zihnî ve fikrî durumları itibarıyla diri,ahlâk ve fazilet itibarıyla da örnek olmaya namzet sayılırlar.
***
İnsan, duygularının pes şeylerden uzak olduğu ölçüde insandır. Kalbi kötüduyguların baskısı altında, ruhu nefsanîliğin cenderesine takılmış kimseler, sûretâ insan görünseler de düşünmek icap edecektir. Terbiyenin bedene ait olan kısmını hemen hemen herkes bilir ama; asıl işe yarayan fikrî ve hissî terbiyeyi anlayan çok azdır. Oysa ki, birinci şık terbiye ile daha ziyade kas güçleriyle beden insanları, ikinci şıkla ise ruh ve mânâ insanları yetişir.”